Kelebeğin Rüyası rüya gibi kostümleri ile çok konuşuluyor.
Filmi izledim, beğendim. Ayrı mesele.
Ama kostümler gerçekten iyi. Bazı filmlerde gördüğümüz yapaylık yok. Özellikle dönem filmlerinde bizi çaktırmadan rahatsız eden "fazla gıcır" durum Kelebeğin Rüyası'nda mevcut değil. Filmin kostüm tasarımcısı Gülümser Gürtunca verdiği röportaj da eskitmeye çok önem verdiğini, eskitme işi için kostümlerin önce taş yıkama fabrikasında yıkattırıldığını, sonra her birini ayrı ayrı fırçalandığını anlatmış. Ama öyle böyle fırçalama değil, yaka kenarlarını, kol ağızlarını tek tek fırçalanıp, zımparalanıyor, yünlüler tüylendirilip epritiliyor.
Kelebeğin Rüyası filminin kostümleri için "bu dönem için bile fazla modern olan kıyafetler 1940'ların Türkiye'sinde nasıl olsun" gibi eleştiriler var. Kelebeğin Rüya'sının kostümcüsü Gülümser Gürtunca bu eleştirilere şaşırıyor. Filmin geçtiği Zonguldak'da yaptığı araştırma da eski fotoğrafları incelemiş, dönemi anlayabilmek için sahaflardan, aile albümlerinden, döneme ait binlerce fotoğraf taramış ve ona göre bir iş çıkartmış.
Ben daha önce de dönem filmlerine böyle eleştiriler geldiğini biliyorum ama bu haklı bir eleştiri değil. Öncelikle bu güzel ve modern kıyafetleri giyebilen kişiler belli hali vakti yerinde, bir zümrenin insanları.
Geri kalanlar ise ellerinden geldiğince bu giyim tarzına benzer kıyafetler edinmeye çalışan orta sınıf. Kumaş bulmanın da son derece zor olduğu o yıllarda dikiş dikmek, diktirmek son derece olağan, terzilik bir zenaat olarak en bilinen meslek.
O yıllarda kadınlar, genç kızlar "dışarılık" diye nitelendirdikleri elbiselerden ediniyorlardı mutlaka. Bulabildikleri iki metre kumaşla ya kendileri dikiyorlardı elbiselerini , ya da mahalle de ki Emine Teyze'ye diktiriyorlardı.
Yoksullar için ise değişen bir şey yok, tıpkı bugün olduğu gibi bulabildikleri o tek "gri" parçayla idare ediyorlardı.
Sınıf farkının en fazla açığa çıktığı yer kostümlerin renkleri olmuş; zenginlere kırmızı, pastel renkleri,
kasaba ve köylülere kahve ve gri.
1940' ların tek parti yönetiminde her ne olursa olsun modernleşmeye kararlı genç bir ülkenin Avrupai olabilme sancıları, o dönemin ruhu kostümlere bire bir yansımış.
Kasabanın İstanbul görmüş zengin kızı Suzan mutlaka dans edecek, tenis oynayacak, genç modern cumhuriyetimiz de böylelikle muasır medeniyet seviyesine erişecektir. Yani Suzan'ın yükü ağır, koca bir modernleşme süreci omuzlarına yüklenmiş.
Genç ve idealist iki şair; Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu |
Anyayı Konya'yı anlayan bir Suzan; Belçim Erdoğan |
Üç kafadarlar |
Zengin kızı Suzan elbette kırmızı giyecek |
Suzan karakterinin yeni Türkiye'ye özgü göğüs korsajlı, kloş etekli elbiseleri, geniş erkek yaka dışa dönük klapa ayrıntıları ile dökümlü bluzları, pelerin ve kepleri, saçlara bereler, tüylü saç bantları tenis giysileri, şallar, şapka ve eldivenler.
Farah Zeynep Abdullah |
Suzanlar dans edecek, ülke modernleşecek |
Ancak dönemin "ay o zamanlar kadınlar ne kadar modernmiş, ne güzel dans ediyorlar, şimdi nerede" denilerek idealize edilmesini gerçekçi bulmuyorum. Bu modernleşme salt dış görünüme odaklanarak özü ıskalamıştır ne yazık ki.
Hem zaten yan köyde yaşayan teyzeler geleneksel giysilerini giymeye devam ediyorlardı ki bunu olumsuzluk olarak algılamıyorum. Mesele içselleştirilmiş bir yenilenme olmadıktan sonra!
Olmayacak bir iş Suzan ile Rüştü, ama ne şiirler yazdırır |
Bere, şal, eldiven = 1940'lar
|
Madenciler, günümüzde değişen pek fazla bir şey yok! |
Salıncakta üç kişi |
İnce hastalığa tutuldum ben! Ama şairim yine de; kağıtlar yetmedi, duvarlara şiirler yazdım. |
Kıvanç Tatlıtuğ |
Mert Fırat |
Erkekler de ceket içi süeter, fotr şapkalara eşlik eden yelekli, saat kordonlu takım elbiseler, röpteşambır, henüz tahta bavullar.
Velhasıl Kelebeğin Rüyası'nda Gülümser Gürtunca kendisine tahsis edilen bütçe ve yetkiyi çok iyi kullanmış sağlam iş çıkartmış. Nice güzel kostümlü filmlere diyelim.
Gülümser Gürtunca Kelebeğin Rüyası Kostüm Hikayeleri