Paul Auster vazgeçilmez bir yazar değil benim için ama
okurum da severim de aynı zamanda.
Paul Auster |
Yeni veya okumadığım bir kitabını gördüğümde
meraklanırım, alıp okumak isteği uyanır içimde. Tuhaf, öngörülemez karakterleri
heyecanlı kurgusu vardır. Sonra bütün o tuhaf New York saplantılı tiplemeleri,
yaşantıları bana Woody Allen'i hatırlatır. Şimdi hadi anlat dersen bir kitabını
baştan aşağıya özetleyemem ama aklımda kalanlar da hiç fena değildir; yıllarca
görüşememiş bir dayı ile yeğenin çıktığı uzun bir yolculuk, yol boyunca kalınan
tuhaf moteller, antika kitaplar satan o kitapçı, ormanda kaybolan ve çok utanan
insanlar vs vs. (Ay Sarayı mıydı emin değilim şimdi). Zihnimde bütün bu
ayrıntılar tüm canlılığı ile uçuşur ama aynı zamanda sanki çok eskiden görduğum
unutulmaz rüyalar gibi ayrıntıları hatırlar olay akışını unutmuş olurum.
Cam Kent, New York üçlemesinin ilki |
Bıçkın dedektif Mayk Hammer |
François Truffaut Vahşi Çocuk (l'enfant Sauvage) |
Derken mesele dil konusuna geliyor ki zaten çocuğun üzerinde dil konusunda deney yapılmıştı. Dil konusu ise şöyle; cennette mükemmel olan dilimiz ademin kovulmasıyla bozulmuştur, güya aslında dünya da yanlış giden bütün şeylerin nedeni isimlerin nesnelerin gerçek anlamlarından kopmasıymış. Artık adlar eski saf hallerini yitirmişler yanlış manalar içermeye başlamışlar. Mesela ''yumurta" sözcüğü "yumurta kafa" çeşitlemesinin ardından anlamını yitirmişmiş. . Dedektif Quinn meselesi dil olan ve Babil Kulesi ile ilgili bir kitap yazan yarı kaçık bir adamı (profesör Stillmann) takip etmeye başlıyor, adam bin türlü ıvır zıvır toplamakta ve bunlara yeni isimler koymaktadır ki insanlık yeni ve saf bir medeniyete kavuşsun. İşte böyle akıp giden, oradan oraya savrulan bir öykü. Kitabın Ortasından dersek eğer; dedektifimiz peşine düştüğü Stillman'ın New York'u Babil Kulesi'nin baş harflerine uydurarak dolaştığını, yürüyüşünün şablonunu çıkartdığında ise her güne bir harf düştüğünü ve bu harflerin The Tower Of Babel'in baş harfleri olduğunu görür.
Quinn'i Tim Roth oynasın |
Tekinsiz, perişan, hayattan bezmiş dedektifimiz Quinn için Tim Roth'u seçtim. Kendisini Haneke'nin o korkunç Funny Games' ten (Ölümcül Oyunlar) hatırlarım ki çaresiz koca rolünde gayet iyiydi.
Paul Auster'ın eşi yazar Siri Hustvedt.
Paul Auster'ın eşi yazar Siri Hustvedt.
Ben de Paul Auster hayranı değilim ama ben de 3-4 kitabını okudum. Hatta bu kış kendi hayatını anlattığı "Kış Günlüğü" kitabını bitirdim.
YanıtlaSilSanırım kimi kitapların kapakları insanda satın alma duygusunu harekete geçiriyor:)ya da ben Can Yayınları'nın kitap kapaklarının sadeliğini seviyorum, bilmiyorum..
Beni en çok rahatsız eden ama yine de sonuna kadar okuduğum kitabı "Görünmeyen" olmuştu.
Ama yine de sonuna kadar okuyorum kitaplarını, tıpkı Orhan Pamuk kitapları gibi:)
Selam Smyrne, Paul Auster işte postmodern şeysi:)) Belirsizlik,dağınık bir anlatı biçimi ille de dille oynama fln.
YanıtlaSilKIş Günlüğü'nü okumadım ben.
Can Yayınları ben de de iyi şeyler olacakmış duygusu uyandırıyor sahiden, sen söyleyince anladım iyice.
Orhan Pamuk'la da arkadaşlar bildiğim kadarı ile. Beraber takılıyorlar herhalde:))
Evet takılıyor olabilirler, Nişantaşı çocuğu Pamuk ile Brooklyn bıçkını Auster, değişik olmalı:)
Sil:)hep yazacak değiller tabi bazen de takılsınlar.
YanıtlaSil