1 Ekim 2014 Çarşamba

Sonbahar Sihirlidir, Mutfak Üretimi Her Şeydir



Ve dünyanın bütün sonbaharları birbirine benzer, hani şu Gerard Deperdieu'nun oynadığı meşhur filmin adı gibi "Dünyanın Bütün Sabahları - Tour les matins du monde".
Ve sonbahar (aslında yaz başından itibaren) tabii ki daha birçok şeyin yanı sıra "mutfak ve üretim" demektir.
Özellikle geleneksel mutfak üretiminin devam ettiği ülkeler için bu epeyce böyledir.
Kadın iştiyakı en çok pazarlarda görünür ve büyülenmiş gibi sebze, meyve satın alırlar.

Dünyanın Bütün Pazarları Birbirine Benzer
Dünyanın bütün pazar yerleri birbirine benzer




Kadınlar bütün bu süreçte büyülenmiş  gibidir. Meseleye o denli konsantredirler ki düşüp yaralansalar, hastalansalar, bin türlü işleri de çıksa da işlerini ertelemezler.
Bağlantıya tıklarsanız, yazıya ilham kaynağı olan sevgili arkadaşımın yazısına ulaşırsınız.


 Meyveler ayıklanarak seçilir, kilolarca domates sipariş edilir, sihirli tarifler için eşe dosta telefonlar edilir, internete bakılır, reçeteler eldene ele dolaşır. Bakın iddia ediyorum, zengin, fakir ayırt etmeden  tüm sosyo ekonomik sınıfların kadınları bir parça üretim yapar ya da yapmak için cidden heveslenir.


Erikler, kayısılar, vişneler reçele, marmelada, domatesler sosa, salçaya,  biberler, kerevizler, kornişon salatalıklar turşuya dönüşür, tarhanalar bin bir çeşit mis kokulu baharatla ovulur, acıkalar yapılır. Domatesler, biberler kurutulur, yapraklar salamura edilir, patlıcanlar "börttürülür"
biberler "parpıllanır".
                  Tüm bu deyimler böylelikle hayatımıza bir ucundan girer.

Bin bir türlü baharat.

 Kişniş, reyhan, poy, tarhun...

Sihirli bir tarafı vardır tüm bu üretimin.

İşin birde sosyolojik yönü vardır ve erkekler çoğunlukla ( islamcılar dahil olmak üzere) "reçel yapan kadınlarla" evlenmek isterler. Gel gör ki kadınlar bu yaftayı üzerlerinde taşımaktan yorulabilirler, "Hannah Arendt"'in  "Kötülüğün Sıradanlığı"'na kafa yorarken bütün bu tantana canlarını sıkabilir, cinsiyet rollerinden bıkabilirler ama gözleri gizliden gizliye vişnelere kayar yine de.

Geçmişte kalmış gibi görünen bir reçel  tartışması için aşağıdaki linke tıklayın. Yazının sonunun  "bu arada erkekler ne yapıyordu?" sorusuyla bittiğini de belirtmeliyim.

Yemek ve mutfak üretimi meselesi başka ülkelerinde gündeminde.
O yaramaz Jamie Oliver  kadınların yemek yapmayı bıraktığı bir dünyayı görerek dehşete düşmüş ve önce kendi memleketi İngiltere'de olmak üzere okullarda  "yemek devrimi" yapmaya kalkışmıştı. Ve fakat iş işten epeyce geçmişti ne yazık ki.
Tek çocuğunu doyurmaktan aciz, iki paralık garson maaşını hazır yemeğe yatıran ve yemek yapma süreci ile ilgili hafızasını yitirmiş yeni nesil İngiliz kadınlarından örnek alalım ve topuklayarak aksi istikamete koşarak mutfaklarımıza girelim.

yemek devrimi
Jamie Oliver Mutfakta Devrim


Tartışma uzun ve çetrefillidir, konu derindir ama biz işimize bakalım!
Mutfak ve yemek yoksa hayat zayıf, hayat aksi, hayat zor, hayat aksaktır.


Ve sonbahar sihirlidir azizim!


Bu harika domateslerden sos yapmayacaksak!

Hep bu domatesler bizi baştan çıkaran




domates sosu
Ve o domatesler sosa dönüşürken


O canım, o harika mor erikten  reçeller, tartlar yapmayacaksak!



Mürdüm erikli tart 


Turşu yapmanın zevkine varmayacaksak!


turşu yapmanın zevki




Acıka yapmak için biber aramayacaksak!

acıkalık abaza biberi
Yerel üretim, yerel ürünler pazarlarda var olmaya devam ediyor



Bu mis kokulu ıhlamurları toplayıp, kurutup kışa hazırlık yapmayacaksak!


ıhlamur
Mis gibi limonlu, karanfilli, tane karabiberli, zencefilli ıhlamur



sonbaharda üret kışın ye
Sonbaharda çalıştıysak kışın böyle bir masaya
oturabiliriz











19 Ağustos 2014 Salı

The Lunchbox - Dabba - Sefer Tası , Yemek, Aşk, Yaşlılık, Ölüm hakkında güzel bir film

Herşey kararında inanın. 
 Ne fazla ne de az! Kadının çaresiz arayışı, adamın mesafeli yalnızlığı, kocanın hödük dalgınlığı, çırağın şapşal ama sevimli acemiliği, ölen eşin ölçülü hatırası, annenin fedakar hasta bakıcılığı, teyzenin bilge öğütçülüğü, sefertası sisteminin tıkırında işleyişi...
Hindistan'ın başdöndürücü atmosferi bile kararında.
Kadın kocasını elinden kaçırmamak için harikulade yemekler yapar, Hindistan'ı Hindistan yapan şeylerden biri, meşhur Dabwalla- Sefertası sistemi ile iş yerine yollar. Sonuç yok, koca yine bildiğin hödük! Harvard'ın bile hatasız bularak övmelere doyamadığı sistem hata vermiş, sefertası yanlış
yere gitmiştir.
 Ama büyük sözü dinleyin azizim!

"Bazen yanlış bindiğiniz bir tren sizi doğru yolda indirir".

Senaryo harika, işlenişi mükemmel, sakin sakin akan, ama asla tekdüzeliğe pabuç bırakmayan bir film.
Sevgili Deep olmasa bu güzel filmi kaçıracaktım.
http://sadevederin.blogspot.com.tr/


The Lunchbox - Dabba - Sefer Tası
Yönetmen
Ritesh BatraYapım2013 / Hindistan /
Oyuncular Irrfan Khan, Nimrat Kaur, Nawazuddin Siddiqui


The Lunchbox - Sefertası
Yüzleri böyle güldürebilen daima aşktır vesselam!





Sefertası yanlış kişiye giderse neler olur?




Belki bir umut, hadi ama çok şey değil istediğin!



Bir kardeş daha getirmek kurtarır mı bu evliliği? Dünyada milyonlarca kadın yanlış bir 
soruya yanlış cevap arıyor.



Gözler böylesine dalarsa, sefertası imdada yetişirse.



Sebzelerin en iyisini seç, reçetelerin en iyisini uygula, mutlaka beğenen biri bulunur.



Oku bakalım ne yazmış?



Irrfan Khan


Irrfan Khan
Irrfan Khan soğukkanlı, sakin oyunuyla pasiflora etkisi yapıyor


Hint mutfağı

Filmin adı adı üstünde "Sefertası" yemekler  başrolde!  O halde  gelsin nefis Hint yemekleri.

Şu yazımda bol bol Hint yemekleri ve Hint kültüründen enstanteneler paylaşmıştım. Meraklıları tıklasın



ındian actress Nimrat Kaur
Nimrat Kaur 


Nimrat Kaur

Dağınık güzelliği ile Nimrat Kaur


22 Temmuz 2014 Salı

Bayan Jean Brodie' nin Baharı




İnsan eğitimine kafayı takmış sevgili Bayan Jean Brodie 1930'ların başında  Edinburg'da  "bir eğitim fabrikası" dediği Marcia Blaine Kızlar Okulu'nda öğretmendir.

Kuşkusuz kendisini sadece bir öğretmen olarak görmemekte, son derece cüretli bir fantazmayla  bir "gelecek yapıcı" olmaya çalışmaktadır. 
Okulda değer bularak gözüne kestirdiği kızların "hamuruna maya katmak, genç omuzlarına olgun kafalar oturtmak", yüzlerine "sakin, dingin  bir ifade" vermelerini istediği kızlarını kendi deyimiyle "kremanın kreması yapmak"  istemektedir.
Elindeki malzemeyi ayıklayarak "en iyileri" bulmakta ve onları henüz yaş bir ağaç iken şekillendirmektedir. Kendi deyimiyle " hayatının baharını, bu güzel çağını" kızlarına adamaktadır.
Oysa işlerin öyle düşünüldüğü gibi "tıkır tıkır" yürüdüğü nerede görülmüş?


Bayan Jean Brodie' nin Baharı
Bayan Jean Brodie' nin Baharı - "The Prime of Miss Jean Brodie" Muriel Spark

Ah dedim okurken, "hayatının baharındaki Bayan Brodie" bunu nasıl öngöremezsin? Kıskançlık yakar da cayır cayır yok eder her bir şeyi. İşte bak en ummadığın yerden geldi ihanet!


Gerçi  Jean Brodie'nin yanlış anladığı, aşırı anlam yüklediği tek şey sizler benim "kuluçkalarımsınız" dediği kızlarından birinin diğerini ölümüne kıskanıp "Brodie takımına" ihanet etmesi değil.
Mesela farklılık, kendine özgülük, estetik tutkunu Brodie'miz  düpedüz dönemin yükselen değeri "faşizme" sempati duyuyor. Hitler'i peygamberimsi bir figür olan Thomas Carlyle' a  benzetebiliyor, Mussoli'ninin İtalyan "Karagömlekliler"ini pek güven verici bulabiliyor. Biz ondan şöyle adamakıllı "duruşlar" beklerken, hanımefendi ve elbette aslında yazarımız bizi ters köşe yapıyor.

Buradan başladık diye Bayan Jean Brodie'yi yanlış yansıtmayı istemeyiz kuşkusuz. Neticede felaketi o anda tüm boyutlarıyla kavrayabilen insan sayısı pek azdır.
Kaldı ki henüz büyük acının - faşizmin ayak sesleri duyulmaktadır. Sonuçta kızlarına "hayır önce güvenlik gelmez, önce iyilik, doğruluk ve güzellik" diyebilen biridir o. Takım ruhundan nefret eder ve tabi bireysel duygularla resmini yapan Giotti di Bondone'yi Leonardo Da Vinci'ye tercih eder.


"Bayan Jean Brodie' 'nin Baharı"  "Tüm Zamanların En İyi 100   Romanı"  "Ölmeden Önce Okumanız Gereken 1001 Kitaptan Biri" gibi listelere girmiş, edebi değeri yadsınamayacak, kendine özgü bir kitap. 


Kitabın yazarı 
Muriel Spark'ın edebi olarak oyuncu tarafları var kuşkusuz . Örneğin  karakterleri yıllar sonrasında konuşturarak birbirleri hakkında ki düşüncelerini anlattırması, hayatın biçareliğine ve yanılgılarımıza kendine özgü ışıklar tutması. Sonra zaman içinde hoop atlayışları, zihinsel sıçramaları, karakterleri farklı zaman dilimlerinde farklı kişilere anlattırması. Nitekim takdir de görmüş, değeri de anlaşılmış.



"Bayan Jean Brodie' nin Baharı" nın yazarı  Muriel Spark

Yazarın hayatına bakınca kadın kahraman ile otobiyografik özellikler taşıyabilir hükmüne varılabilir.

"Bayan Jean Brodie' nin Baharı"nda kişisel olarak benim dikkatimi çeken  ise genç dimağlar için uyguladığı  "hedef kitle eğitimi" oldu. Ölü Ozanlar Dernegi'nin John Keating'ine benzer bir prototip Jean Brodie.  Örnek almak, hatta faydalanmak için değil de belki ilham almak içim eğitimciler, anne babalar yararlanabilir.
Tartışmasız İyi edebiyat, okunur, tavsiye edilir.

Kitabın 1969 yapımı sinema uyarlamasında Maggie Smith oynamış. 





Maggie Smith
Maggie Smith 

Kitap kapakları baş döndürücü, aralarından seçim yapmak zor.






Kızlarını elinde oynatan Jean Brodie! Öyle olmadığı anlaşılacak olan
















Bayan Jean Brodie için en büyük İtalyan ressamı Da Vinci değil daha kişisel bir resim anlayışı olan  Giotto'dur.


Giotto Di Bondone
Giotti di Bondone 





Edinburgh - Grassmarket

1930'lar, kızlarına "perspektif" kazandırmaya çalışan  Bayan Jean Brodie onları Eski Kent'e Grassmarket'e götürüyor.
Henüz  gecekondular ve sefalet içindeki Eski Kent popüler değildir ama olsun kızlar için ne gerekirse yapılmalıdır.

"Ah kızlar beni dinlerseniz sizi kaymağın da kaymağı yaparım".


Sybil Thorndike
Ünlü İngiliz aktris Sybil Thorndike



Kızlar  Sybil Thorndike gibi tavırlar takınınca Bayan Jean Brodie sinirlenir: "Uçarı bir mizaç görünce hemen tanırım!"


Bütün başarılı edebiyat karakterleri ilham vericidir. 
Bizim Bayan Jean Brodie'miz kimseden eksik kalamayacağına göre tarzının modaya yansımasına bir göz atalım.







Bayan Jean Brodie şapkası



Thomas Carlyle
Jean Brodie'nin peygambervari figürünü Hitler'e beznettiği düşünür Thomas Carlyle






Her Pazar Hürriyet Keyif ekinde "Haftanın Yenileri" köşesinden kitap önerileri okuduğum ve dikkate aldığım Çağlayan Çevik kitap yorumunda "Okuyun tekrar konuşalım" demiş. Sayesinde yeni keşfim "Bayan Jean Brodie' nin Baharı" nı okudum ve epey bir konuştum.


2 Temmuz 2014 Çarşamba

Sarayın Tadları - Les Saveurs Du Palais - Erkek ve Kadın Şeflerin Savaşı


Aşkla yemek yapan bir kadından güzel ne vardır?
Bütün o güzelim malzemeleri arayıp tek tek seçen, satın alıp tarttıran, sonra hafızasında ya da yazılı neyse tüm o reçeteleri gözden geçirip yemek yapan kadın.
Buradan devam edersek sinemada "yemek" meselesi üzerinden giden filmleri es geçemem.


Konusu yemek olan filmler
"Sarayın Tadları - Les Saveurs Du Palais" bir Fransız filmi.



Malum Fransa'nın eski cumhurbaşkanlarından  François Mitterand
kadınlara olduğu kadar midesinede düşkün! Ne var ki çeşitli eklektik teknikler deneyen, füzyon mutfak meraklısı, burnundan kıl aldırmayan şeflerin aşırı süslü pastalarından sıkılmıştır.
Bir gün sıra dışı şef  Hortense Laborie'nin hayat hikayesini okur ve anlaşılan o ki aklına annesinin sade, basit ve lezzetli malzemelerden yapılmış köy yemekleri gelir. Yaşlı amcası, özel olarak beslediği kazları, elleri ile yetiştirdiği trüf mantarları ile çiftliğinde meraklıları için yemek yapan  Hortense bir anda kendini özel ulakla getirildiği Elysee Sarayı'nda bulur.
Üstelik Mitterand'a yemek yapacağından  haberi bile yoktur.

Profesyonel mutfağı kendi alanları sayan, kadın aşçıları yok saymaya eğilimli sarayın erkek aşçıları bu işten hiçte hoşlanmazlar.
Ve savaş başlar.



Ne var ki , kendi mantar çiftliğini kurmak  hayalleri olan  Hortense Laborie öyle kolaca pes edecek tipte bir kadın değildir.


Fransa'da ve anlaşılan o ki dünyanın her yerinde başkanlar aslında kraldır ve öyle davranırlar. İşte beyefendi ve bir  sözü ile hizmetine aldığı müthiş aşçısı tanışıyorlar.



Sarayın erkek aşçıları kızgın; "ne anlar he ne anlar, size soruyorum bir kadın saray mutfağından ne anlar?" Hortense ise sosunu süzmek için tülbent aramaktadır!



Cumhurbaşkanları da sıkılırlar ve ve biraz sohbet için gece yarısı mutfağa inerler. "Madam Hortense o eski Fransız mutfağını özlüyorum, o eski tatları, eski günler bambaşkaydı ..."

Madam Hortense eski, unutulmuş reçeteleri araştırır, bulur, dener, yeni çıkarımlarla eşsiz lezzetlere ulaşır. Eski usullerle çiftçilik yapan köylülerden alışveriş yapar, sebzeleri gider bizzat seçer. Ama sistem hata vermekte gecikmez. Hem masraflar yükselmiştir hem de  başkanın sağlığı için sıkı bir rejim yapması gerekmektedir. Ve  Hortense Laborie ile François Mitterand  arasındaki o eşsiz yemek uyumu sona erer.
Aslında sarayın eski ve kendini ev sahibi olarak gören erkek aşçıları sürdürdükleri gizli savaşı kazanmışlardır.

"Bu aralar hayatınızı cehenneme çeviriyorlar değil mi Madam Hortense? Ah inanın benimkini de! Zorluklar..."




Catherine Frot
Hortense Laborie'yi oynayan Catherine Frot harika bir oyuncu


Hortense Laborie ve Catherine Frot birlikte




Lahanayla sarmalanmış soslu somon.


Hortense Laborie her yemekten sonra başkanın yediklerini kontrol eder ve menüsünde ona göre değişiklikler yapar. "Başkan havuçları bitirmiş mi?"


                       

Hortense Laborie'nin klasik Fransız yemekleri



Ancak yine de "galiptir bu yolda mağlup" ve Hortense yoluna devam eder.
Mutfak ve yemek işine ilgi duyanlar mutlaka izlemeli. Oyunculuk, çekimler ve konunun işlenişi açısından da iyi bir film. Sıkılmadan izlenir.



Bunlar da ilginizi çekebilir:

Related Posts